Dünya kapitalist sistemi büyük bir ekonomik ve siyasi kriz içerisindedir. Emperyalist kapitalist sistem kendi içsel dinamiklerinin yıkıcı etkilerini bütün şiddetiyle hissetmektedir. Yoksul dünya halkları ve işçi sınıfı için sömürü ve baskı üreten emperyalist sistem kendi geleceğini dünya halklarını sürüklediği 3. Dünya savaşı konjoktüründe görmektedir. Bu yönüyle emperyalist kapitalist sistemin varlığı, dünya halklarının geleceğini tehdit etmektedir.
ABD ve Batı blokunun, 1990’lı yılların başından itibaren ilan ettiği nihai hakimiyet ve tek kadir-i mutlaklık iddiası artık eskisi kadar güçlü bir şekilde savunulmamaktadır. Zira ABD başta olmak üzere, emperyalist Batı bloku, büyük bir hegemonya kaybı içerisindedir.
Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı özel askeri operasyon, Rusya’nın elde ettiği askeri üstünlükle, adım adım NATO ile Rusya arasındaki bir çatışmaya dönüşmüş bulunmaktadır. ABD ve AB başta olmak üzere, bütün olanaklarını kullanarak Rusya’yı Ukrayna’da yenilgiye uğratmak, yenilgi olmuyorsa da yıpratma çabası içerisindedir.
AKP-MHP ittifakı ABD emperyalizminin stratejik müttefiki olarak kendi geleceğini doğrudan emperyalizmin savaş örgütü olan NATO ile birlikte görmektedir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da son yaşanan gelişmeler düşünüldüğünde, AKP-MHP iktidarı dünya planında yaşanan hegemonya mücadelesi içerisinde kendi siyasal ömrünü uzatma arayışı içine girmiş bulunuyor. Bazen ABD’ye bazen Rusya’ya yanaşan faşist rejim içinde bulunduğu kriz ve kaotik durumdan çıkabilmek için durmadan yalpalamaktadır.
Esasında ABD emperyalizminin müttefiki olan Erdoğan iktidarı, zaman zaman Rusya ile pragmatik temelde ilişkiler kurmaktadır.
Filistin halkının özgürlük mücadelesi ve siyonist rejimin işgal siyaseti önemli bir gündem maddesi olarak 7 Ekim tarihinden itibaren daha yoğun bir şekilde dünya gündeminde tartışılmaktadır. Mazlum Filistin halkının özgürlük mücadelesi, Siyonist rejimin katliamlarıyla boğulmaya çalışılmaktadır.
Türkiye kapitalist sistemi dünya kapitalist sisteminin yaşadığı ekonomik ve siyasi krizi çok daha katmerli bir şekilde yaşamaktadır. İşçi sınıfı ve emekçiler yaşamın bütün alanlarında krizi çok derin bir şekilde hissetmektedir. Yoksulluk daha da artmakta, işçi sınıfı için yaşam her geçen gün daha da zorlaşmaktadır.
Son yerel seçimler sonrası büyük bir yenilgi alan AKP iktidarı, gelinen noktada ciddi bir güç kaybı yaşamış bulunuyor. Bu güç kaybının etkisini en aza indirmek isteyen iktidar bütün olanaklarını seferber ederek siyasal ömrünü uzatma arayışı içinde olacaktır.
Faşist ömürünü uzatmak için Kürt özgürlük hareketine dönük askeri operasyonlara hız verecektir. Özellikle Güney Kürdistan’daki işgal politikalarına hız verilecek aynı zamanda Rojava’ya dönük yeni işgal alanları yaratılmaya çalışılacaktır.
Türkiye işçi sınıfı, bildiğimiz vatan, millet söylemiyle, şovenizm zehiriyle daha güçlü bir şekilde teslim alınmaya çalışılacaktır.
1 Mayıs bütün gelişmeler düşünüldüğünde yerel seçimlerde zayıflamış olan iktidarın saldırgan politikalarını daha güçlü bir şekilde ifade edeceği bir alan olacaktır.
Türkiye işçi sınıfına ve emekçilere çağrımız; Taksim başta olmak üzere, 1 Mayıs alanlarını zapt etmeleridir. Faşist rejimin bütün baskı politikalarının karşısında kararlı bir şekilde devrim ve sosyalizm mücadelesinin sesi milyonlara ulaşmalıdır.
AKP-MHP faşizmi büyük bir korku içerisindedir. Dağlarda özgürlük gerillaları karşısında aldığı yenilgiler, HBDH milislerinin şehirlerdeki başarılı eylemleri, derinleşen ekonomik kriz ve seçimlerden sonra Kürdistan’da el koyduğu belediyelerin halkın sokağa çıkarak kendi iradesini savunup belediyeleri geri alması, faşizme geri adım attırması, 1 Mayıs’a giden süreçte bizlere hangi yol haritasını izlememiz gerektiğini göstermekte.
Faşizmin içinde bulunduğu krizden tek çıkış yolu halkı baskılamak ve sokağa çıkmasını önlemekten geçmektedir. Yukarıda da belirttiğimiz gibi faşizmin korkusunun ana kaynağı karşısında susmayan, diz çökmeyen bir hareketin bulunmasından kaynaklanmaktadır.
8 Mart, Newroz, 31 Mart yerel seçimleri AKP-MHP faşizmi karşısında diz çökmeyecek, boyun eğmeyecek güçlü bir kitlenin olduğunu göstermektedir. Bu süreç içerisinde 1 Mayıs 2024’ün önemi daha da artmaktadır. AKP-MHP faşist iktidarının uyguladığı faşist politikaların karşılığını alamadığını bizlere göstermektedir. Aynı zamanda Birleşik Devrim fikrinin de Newroz’dan 1 Mayıs’a taşınan bir şekilde somutlaşması olacaktır.
İşçi sınıfı ve emekçiler geleceği düzen partilerinin bir biriyle aynı nitelikte olan politikalarına terk edilemez. İşçi sınıfı ve ezilenlerin düzen partilerinden kopuşu bizler için kritik öneme sahip bir meseledir.
Faşizmi devirecek, proletarya iktidarını kuracak olan işçi sınıfı, bu süreç içerisinde aktif rol oynamış, yaptığı grevlerle AKP-MHP faşizmine ve patronlara diz çöktürmüştür ve çöktürmeye devam etmektedir.
Faşist iktidar aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesine karşı da her türlü engelleme ve saldırıyla baskı uygulamaya devam etmektedir. Kadınların erkek egemen kapitalist sistemin sömürü politikaları karşısında örgütlü mücadelesi faşist iktidar saflarında büyük bir korku yaratmaktadır. Her gün gerçekleşen kadın cinayetleri karşısında kadın özgürlük mücadelesinin büyütülmesi kritik öneme sahiptir.
Gençlik faşizmin her türlü baskı ve açık terörüne karşı örgütlü bir şekilde mücadeleyi örgütlemekte sokaklarda özgürlük mücadelesinin doğrudan yürütücüsü olarak yerini almaktadır. Gençliğin devrimci mücadelede ki kararlılığı ve örgütlülüğü bizlere güç vermektedir.
1977 1 Mayıs’ında Taksim’de katledilen Jale Yeşilnil’in cüretinden, Enternasyonalizm bayrağını AKP-DAİŞ faşizminin kalbine saplayan Muzaffer Kandemir’in kararlılığıyla yürüyoruz.
1 Mayıs 2024, İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma gününü en güçlü şekilde sahiplenmek ve bulunduğumuz bütün alanlarda devrim ve sosyalizm mücadelesine olan sonsuz bağlılığımızı ifade etmemiz tarihsel görevimizdir.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Devrim ve Sosyalizm!
Yaşasın Birleşik Devrim Mücadelemiz!
DKP/BÖG Merkez Komitesi – 30 Nisan 2024