Katliamlara Karşı Örgütlenelim Hesap Soralım

131

 Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşun bugüne tarihi katliamlar tarihidir. Kendisine muhalif hiç bir düşünceye yaşama hakkı tanımayan cumhuriyet yüz yıllarca beraber yaşayan halkları yok sayarak asimilasyon politikası uygulamıştır. Asimilasyon ve baskıya karşı oluşan tüm ayaklanmalara en sert şekilde bastırmıştır.

 Cumhuriyettin kuruluşundan bu güne katliam ve baskı politikalarında süreklilik vardır. AKP-MHP faşizmi bu katliam geleneğinin devamcısı olarak, asimilasyonu üst boyutlara çıkarmak için her türlü yöntemi uygulamışlardır.

 Cumhuriyetin kuruluşundan bu güne uzanan katliam politikalarının birçok örneği vardır. Bu politikaların en belirgin örneği 6-7 Eylül 1955 Pogromu’dur. Devlet eliyle örgütlenmiş, Türk ve Müslüman olmayan birçok halk bu katliamın hedefi olmuştur. Türk istihbaratının Mustafa Kemal’in Selanik’teki evine attığı bir bomba ile pogroma start verildi. Kıbrıs Türk’tür Cemiyetleri tarafından, İstanbul’un her tarafından, yetmedi Anadolu’nun birçok ilinden, araçlarla şovenizm zehriyle sersemletilmiş kitle Beyoğlu’na götürüldü. Kalabalık, Türk bayrağı, Mustafa Kemal resimleri ve ‘Kıbrıs Türktür, Türk kalacak’ sloganları eşliğinde, öncesinde belirlenmiş, başta Rum olmak üzere Ermeni ve Yahudilerin ev ve iş yerlerine saldırdı. O dönemin kayıtlarına göre İstanbul nüfusunun onda birinin katıldığı bu linç gösterisinde, 12 kişi katledildi, yüzlerce insan yaralandı, 400 kadına tecavüz edildi. Ve Müslüman olmayan halkların evleri, iş yerleri yakılıp yıkıldı, talan edildi. Tam iki gün boyunca Beyoğlu’ndan başlayarak İstanbul’un birçok semtinde talan ve katliam pratiği şoven kalabalıklar tarafından  hayata geçirildi.

Dönemin özel harp daire başkanı Sabri Yirmibeşoğlu’un daha sonra yapılan bir röportajda söylediği “6 ve 7 eylül bir özel harp dairesi işidir. Muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” sözleri katliamın devlet eliyle yapıldığının itirafıdır.

Tıpkı 6-7 Eylül’de olduğu gibi geçtiğimiz aylarda Kayseri’de tertiplenen pogrom girişimi Suriye’li mültecileri hedef alarak onların iş yerlerinin yağmalanması, yakılması ve sokaklarda linç görüntüleri şeklinde kendini gösterdi. Bu saldırılar AKP-MHP iktidarı tarafından doğrudan desteklenmiştir. Ülke içerisinde yaşanan ekonomik sorunlar ve yoksulluk Suriye’li mülteciler hedef gösterilerek emekçi sınıflarının bilinci bulanıklaştırılmaktadır. Yaşanan yoksulluğun ve hayat pahallılığın sebebi Suriye’li mülteciler olduğu yönünde bir algı yaratan iktidar bu şekilde kendi sorumluluğunu üzerinden atmaktadır. Aynı zamanda emekçi kitlelerin kendisinden hesap sormasını istemeyen faşist iktidar adeta bir gölge boksuyla olaylarda hiç sorumluluğu olmayan mültecilerin üzerine yönlendirmektedir.

Bugün, AKP-MHP faşizmi, Rojava işgal bölegelerinde, Başur Kürdisan’da Asuri ve Kürt köylerinde aynı yağmacı ve katliamcı zihniyeti sergilemektedir. İşgal bölgelerinde kaçırılan insanlar, öldürülen yurtseverler, yağmalanan köyler katliamcı devlet geleneğinin bir parçasıdır.  Faşizmin katliamları karşısında duran ve faşizmden hesap soran tek güç Birleşik Devrim Hareketimizdir.  HBDH olarak, MSA’da Rojava’da ve Türkiye kentlerinde faşizme karşı savaş veriyor, katliamlara karşı direniş sergiliyoruz.

 Ezilen halklarımızı, yeni 6-7 Eylüllere, yeni katliam ve zulümlere dur demek için, birleşik devrimci mücadeleyi büyütmeye, faşizmden hesap sormaya çağırıyoruz

Kahrolsun Faşizm!

Yaşasın Halkların Kardeşliği!

Yaşasın Birleşik Devrim Mücadelemiz!




Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir