Emperyalist devletler ve kapitalist emperyalist sistem, ișbirlikçi rejimleri ve onların her türlü vesayet güçleri, dünyada ve coğrafyamızda ekonomik ve siyasal, sosyal ve kültürel, askeri ve ideolojik, ırkçı, șöven ve fașist saldırgan ve tasfiyeci politikalarını daha da yoğunlaștırdı. Emperyalist-kapitalistler ve ișbirlikçi ușakları, halkların ve ezilen ulusların özgürlük ve kurtuluș mücadelelerini daha fazla bastırmak, boğmak, tasfiye amaçlɪ asimile ederek teslim almak ve siyasi soy kırımlarla yok etmek için topyekün saldırılarını sürdürüyor. Emperyalist-kapitalist dünya sistemi zulüm, sömürü, ișkence ve soykırım temelli yapılandırdıkları teorik ve pratik politikaları üzerinden kendilerini sürekli inșa ederken, kanlı bekalarını da sürdürmek istemektedirler. Bu zulüm ve sömürü düzenlerini daha fazla ikame ederek kalıcılaștırma konseptleriyle, geçmișten günümüze zulüm ve katliamlarını hız kesmeden devam ettiren zebaniler, ezilen ulus ve halkları topyekün sömürü ve zulüm cenderesinde tutmaktadɪr.
Sınıfsal ve ulusal, cinsel, inançsal, ekonomik ve sosyal çelişkiler gerçekliği üzerinden hali hazırdaki küresel emperyalist-kapitalist blok güçleri, kendilerine bağımlı ve ușak rejimlerle kol kola girerek, daha vahși saldırı ve sömürü politikaları ile halklarımıza pervasızca saldırmaktadırlar. Emperyalist-kapitalistlerin, kanlı ve kirli varlıklarını ve sistemlerini daha uzun yașatmak amacıyla, halklar, ezilen uluslar ve inançlara karșı gerçekleștirdiği gerici zor, inkar, katliam ve kırımlar, insanlığın belleğinden asla silinmemiștir. Tarihin akışı içerisinde kör karanlığı ve her türlü kötülüğü temsil eden sömürücü hakim sınıf devletleri, gerici ve bencil özel mülkiyet çıkarları için, her daim halklara, ezilen uluslara ve inançlara saldırmıștır. Emperyalist-kapitalist ABD ve AB konseptinin savaș makinası NATO ́nun bir parçasɪ ve hizmetkarı olan fașist Türk devleti ve ordusunun ișçi ve emekçilere, Kürt ulusu ve ötekileștirilen milliyetlere, ezilen inançlara yönelik vahșeti hiç kușkusuz yeni değildir. Fașist Türk devleti hem coğrafyamızda hem de dıșarıda, önceli feodal, despot Osmanlı devletinden aldığı feyiz ile aynı düșman geleneğini daha üst boyutlarda sürdürmektedir. Bütün bunlar karșınnda her tarihsel sürecin kendi bağrı üzerinden yükselen oldukça önemli mücadeleler ve direnișlerde var olagelmișlerdir. Bunlardan biri de 15-16 Haziran büyük ișçi direnișidir. İșçi sınıfımızın kendiliğinden gelme mücadelesi, kendi objektif ve subjektif șartları içerisinde 15-16 Haziran 1970 ́de doruğa ulașmıștır.
15-16 Haziran direnișinden öğrenerek ilerleyelim
Türkiye ve Kürdistan’ın emek ve devrimci hareketi tarihinde, ișçi sınıfınɪn kendiliğinden gelișen ve yükselen bu direnișin ciddi dersler ihtiva ettiğini vurgulamadan geçemeyiz. Hemen bir çok açıdan düșmana karșı kinimizi bilerken, aynɪ zamanda oportünizme ve tasfiyeciliğe, cuntacı hayallere, devrimci ve demokratik hareketin teorik ve pratikteki hata ve zaaflarına yönelik gerçekleri de gün yüzüne çɪkarmıştır. İșçiler bütün burjuva ve küçük burjuva revizyonist klikleri tepeleyip așmıştır. 15-16 Haziran büyük ișçi direniși ve fașizmin hemen devamından gelen sıkıyönetim, kimi devrimcilerin bilincin de önemli bir sıçrama yaratmɪștır.
Fașist Türk devletinin ekonomik ve siyasal tüm zulüm ve sömürüsüne karșı ısrar edilip ağır bedeller uğruna mücadele bayrağını daha da yükseklere çıkarılması, bașlı bașına bir tarihsel dönemi içermektedir. Ordu-millet elele șiarıyla düzen içi tasfiyeciliğe ve burjuva devlet görüșlerine karșı ağır bir darbe indirmiștir. Halkımızın kurtulușunu fașist Türk devletinin fașist ordusundan beklemenin tam bir ahmaklık olduğunu bizzat ișçilerin direniși ve mücadelesi göstermiștir. İșçilerin kendi emekleri üzerinden yükselen bu direnișini fașist Türk ordusunun tankları, süngüleri ve ardɪndan gelen sıkıyönetim bastırmıștır. Fașist süngülerin gölgesine sığınan burjuva patronlar, sıkıyönetim makamlarıyla yüzlerce ișçiyi ișten atarken, fașist sıkıyönetim mahkemelerinde yargılamıștır. Bütün bu yașananlar, anti-fașist devlet ve ordu tahlillerinin ne kadar saçma olduğunu ortaya çɪkarmɪștɪr.
15-16 Haziran büyük ișçi direniși, bütün bu yașanmıșlıklarına karșɪn her șeyden önce devrimin șiddete dayanacağını ve bunun kaçınılmaz olduuunu da göstermiștir. 15-16 Haziran direniși, gerçek kahramanın kitleler olduğunu gösterdi. Böylelikle bir avuç elit gruba dayanarak devrim yapmayı hayal eden kücük burjuva akımlara da ciddi bir darbe indirmiștir. Haziran direnișinin bastırılması, devrimin daha planlɪ, daha stratejik, çok yönlü ve bütünlüklü bir hareket tarzı ve yönelimiyle gerçekleșebileceğinin de mümkün olabileceğini göstermiștir. Tabi ki bunun belirsiz geleceklere ertelenen ayaklanma ve iktidarı ele geçirme hayalleriyle de olmayacağɪ gerçekliğini göstermiștir. Nitekim Haziranın hemen ardından gelen ve üç ay sürecek fașizmin fașist sıkıyönetimi, en zor koșullarda bile mücadelede ısrar etmenin, gerçekten devrimci bir örgütlenmeyle, sistemi așan ve așacak temel adımlar atılarak ve çalıșmaları bu temel üzerine inșa ederek mümkün olabileceğini göstermiștir. Yasalcılığa bel bağlamanın ve türlü revizyonist ve oportünist örgütlenmelerin, șiddetlenen sınıf mücadelesi koșullarında halkımıza zarar vermekten bașka bir ișe yaramayacağını da gösterdi. 15-16 Haziran büyük ișçi direniși, devrimin objektif șartlarının coğrafyamızda varlığının da somut göstergesi olmuștur.
Direnișe katılan ve hemen ardından gelen sıkıyönetim șartlarına karșı mücadeleyi devam ettiren, kitleler arasında çalıșma içerisinde olan bazı devrimciler, büyük ișçi hareketinden önemli dersler çıkarttılar. O sürece kadar izlenen hattın, sağcı ve teslimiyetçi bir çizgi olduğunu kavradılar. Fakat aksi yönde bu mücadeleyi uzaktan izleyen, kitleleri yeterince tanımayan kimi burjuva oportünistler, ișçi hareketinden gerekli dersleri çıkartmak bir yana tasfiyeci hatlarına devam ettiler. Yanlıș değerlendirmeleri üzerinden kolay bașarı umuduyla toz pembe hayallerini sürdürdüler. Hatta bununla da kalmayıp fașist sıkıyönetimin bir süre sonra kalkacağını ve demokratikleșme ortamına dönüleceği anlayışıyla halkları manipüle ettiler. Evet sıkıyönetim kalkmıș fakat fașist zulüm pervasızca devam etmiștir. Fașist devlet terörü, dün olduḡu gibi bugün de halklarımıza, yurtsever, devrimci ve komünist hareketimize topyekün saldırmakta ve özellikle de silahlı mücadelenin tasfiye edilmesini amaçlamaktadır. Sistem içi pratik ve arayıșlar temelinde gündemde olan somut durumda belli bir bașarının da sağlandığı açɪktɪr. Devrimci harekete kısmi darbeler vurarak zayıflattığı da bir gerçektir. Buna karșɪn büyüklü küçüklü, bașta gerilla olmak üzere direnenler militanca savașan parti, örgüt ve hareketlerin de varlığı bașka bir gerçek ve doğrudur. İște böylesi koșullarda birleșik demokratik ve devrimci tarihimize ve bu bağlamda tarihimizin önemli bir parçası olan 15-16 Haziran büyük ișçi direniși geleneğimize sahip çıkmak oldukça önemlidir. Dar grupçu ve klikçi yaklașımlarla demokratik ve devrimci tarih ötelenemez, ideolojik yaklașım adına küçümsenip bize ait olmayan olarak görülemez. Bu bilinçle birleșik devrim çizgimiz, birleșik devrimci tarih ve geleneğimizin daha yüksek bir bilinçle sahiplenilip daha büyük eylemselliklerin harcına dönüștürülmesi gerekiyor. Haziran ruhunu kușanmanɪn bir koșulu da, devrimci yoldașlașmanın daha fazla pratiklerle somutlaștırarak güncellenmesidir. Bu temelde militan ve radikal bir çizgiyle Birleșik Devrim’de ısrar etmeliyiz. Emperyalist-kapitalist burjuva cumhuriyetin her biçimine karșı, halkların kendi öz irade ve öz güçleri üzerinden demokratik örgütlü mücadele ve devrimci savașı sürdürerek daha fazla eylemsel hale gelmemiz gerekiyor.
Bu bilinçle bașta Türkiye ve Kürdistan halk kitleleri olmak üzere bütün ilerici, yurtsever, devrimci ve sosyalistlerin, zulüm ve sömürü düzenine karșı ortak direniși örgütlemesini ve mücadeleyi yükseltmek zorundayɪz.
İnsanlığın ve ezilenlerin tarihi, tarihin kirli ve kör karanlık süreçlerini temsil eden sömürücü hakim sınıflar karșısında, halklarımızı aydınlığına doğru ilerletmiș ezilen ve sömürülen halk kitlelerinin demokratik ve devrimci eylemi ve geleceğe ışık tutan tarihimizin her pırıltısının da saygıyla anılması gerekmektedir. Bu temelde Haziran direnişinin yașanmıș tecrübeleriyle günü anlamak, bugünden geleceği kazanmak ve şu anda üzerimize düșen teorik ve eylemsel görev ve sorumluluklarımızı kavramak zorundayız. Birleşik devrimimizin bütün birleşen savaşcıları ve aktivistleri, her türlü zulme ve haksızlığa karşı, Haziran direnişi ruhuyla kuşanıp onun kor ateşiyle gelecek aydınlık yarınlara yürümelidir. Bilmeliyiz ki geçmişini iyi ve doğru tecrübeye dönüştürerek mücadelede ısrar edenler, günü ve geleceğini de kendi ellerine alarak başarıyı tayin ederler. Hiçbir şey için umutsuz ve çaresiz değiliz. Başta işçi sınıfı olmak üzere halklarımızla birleşmiș örgütlü devrimci gücümüz, birleşik hareketimiz ve devrimci savaşımızla mutlaka kazanacağız.
ŞAN OLSUN 15-16 HAZİRAN BÜYÜK İŞÇİ DİRENİŞİNE!
YENİ HAZİRANLAR RUHUYLA BİRLEŞİK DEVRİM MÜCADELEMİZİ YÜKSELTELİM!