8 Mart Birleşik Devrim Çağrısıdır!
2024 yılı 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün uluslararası alanda artan emperyalist savaş tartışmalarıyla karşılıyoruz. Durumdan vazife çıkaran coğrafyamız gerici devletleri en iyi bildikleri şeyi yaparak halkları katletmeye, zorla yerinden etmeye devam etmektedir. Azerbaycan rejiminin Dağlık Karabağ’ı işgal etmesinde, İsrail Siyonizm’inin Filistin’e yönelik soykırım saldırılarında ve TC faşizminin Rojava başta olmak üzere Kürdistan’a yönelik işgal ve terör saldırılarında on binlerce insan yerlerinden edilmekte, binlerce insan katledilmektedir. Savaşın siyasetin başka biçimlerde sürdürülmesinin adı olarak işgaller, katliam saldırıları ve zorla yerinden etmeler tüm hızıyla sürmektedir. Bu faşist saldırganlıkta “önce kadınları vurun” anlayışı yürürlüktedir. Özellikle TC faşizminin kadınları hedefleyen tutuklama saldırılarının yanında, Kürt Ulusal Özgürlük Hareketi’nin kadın gerillalarına yönelik özel olarak gerçekleştirilen katliam saldırıları vardır. Rojava Devrimi’nin TC rejimi açısından kendi varlığı için bir beka tehdidi olarak görülmesi sadece bölgede Kürt ulusunun kazanımlarıyla ilgili değildir. Aynı zamanda bu devrime rengini veren kadın iradesini de kendine güncel bir tehdit olarak görmektedir. TC faşizminin en önemli dayanaklarından biri ataerkiyle kurduğu kutsal ittifaktır. Bu ittifaka dayalı olarak faşizm aynı zamanda kendini erkek egemen zihniyetle yeniden ürettiği kadın ve ezilen cinsel kimliklere düşmanlığıdır. Günde ortalama 3 kadının katledildiği, kadın ve ezilen cinsel kimliklere karşı taciz, tecavüz ve şiddetin olağanlaştırılması faşizmin gündelik hayatta kendini yeniden üretmesiyle sonuçlanmaktadır. TC faşizmi sadece kadın kırımı üzerinden kendini var etmemektedir. Aynı zamanda ezilen cinsel kimliklere yönelik nefret propagandasıyla da saflarını tahkim etmektedir. AKP-MHP iktidarı, uluslararası alanda yaşanan çelişkilerin keskinleşmesine ve özellikle de ekonomik krizin geniş halk kitlelerini daha fazla yoksullaştırdığının görülmesine paralel ortaya çıkan tepkiyi, bir yandan bildik şovenizm propagandalarıyla bastırmaya çalışırken diğer yandan ataerkiyle kutsal ittifakını devreye sokarak aşmaya çalışmaktadır. Kadınların mücadelesiyle kazanılan İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasından, nafaka ve 6284 numaralı yasanın tartışmaya açılmasına kadar bir dizi gelişmeyle faşizmin kendi kitle desteğini konsolide etmektedir. Bu anlamıyla faşizme karşı mücadele aynı zamanda kadın özgürlük mücadelesidir. Kadın özgürlük mücadelesi faşizme karşı mücadelenin temellerinden biridir. Kadınlar ve ezilen cinsel kimlikler kendilerine dayatılan yoksulluğa, sömürüye, katliam, taciz ve tecavüzlere karşı direnmekte ve mücadele etmektedir. Bu mücadelenin erkek egemenliğine dayalı faşizmi sarsması nedeniyledir ki, AKP-MHP iktidarı tarafından “değerler eğitimi” adı altında “kutsal aile” propagandasına ağırlık verilmektedir. Kadın mücadelesine karşı “kutsal aile” propagandası yapan “kadın” yerine “aile”yi öne çıkaran AKP-MHP faşist iktidarı söz konusu kadınların emek sömürüsü olduğunda gerçek yüzünü açığa vurmaktadır. Bu nedenle işçi ve emekçi kadınlar bütün bu emek sömürüsüne karşılık Özak’tan Agrobay’a, Corning’ten Bebek’e, Sputnik’e eşit işe eşit ücret ve sendikalaşma hakları için direnmektedirler. Kadınlar, sömürü çarklarını kırabilmek için en önde mücadeleyi yükseltmektedir. Kadınlar yaşamın her alanında, şehirde ve dağlarda birleşik devrim mücadelesinin bayrağını taşımayı sürdürmektedir. Sınıfsal cinsel ve ulusal baskılara, kadınların ve farklı cinsel kimliklerin katledilmesi, sistematik bir taciz, tecavüz ve şiddete maruz bırakılmasına karşı; 8 Mart’ın çağrısı Birleşik Devrimci Mücadelenin yükseltme çağrısıdır.
Şan Olsun Kadın Mücadelesini Yaratan ve Yaşatanlara!
Jin Jiyan Azadi!
Yaşasın Kadın Dayanışması ve Mücadelesi
Yaşasın Kadınların Birleşik Devrim Mücadelesi