Yeni bir 1 Mayıs işçi bayramını yaşıyoruz. 1 Mayıs tam olarak dünya işçilerinin ve emekçilerinin birlik, dayanışma ve mücadele günü oluyor. Yüz elli yılı aşkın süredir dünyanın tüm işçi ve emekçileri 1 Mayıs’ı bu temelde anlıyor ve bizler de halen bu duygu ve düşüncelerle 1 Mayıs’ı yaşıyoruz. Bu temelde 1 Mayıs 1977’de, İstanbul-Taksim Meydanındaki kutlamalara dönük Türk devletinin kontrgerilla güçlerinin gerçekleştirdiği katliamda yaşamlarını yitiren 34 işçi ve emekçiyi saygı ve minnetle anıyoruz.
Küresel sosyalist hareketin en güçlü sembolü halen ve her zaman 1 Mayıs olmuştur. İlkin, 1856’da Avustralya’nın Melbourne kentinde çalışma koşullarının iyileştirilmesi talebiyle parlamento binasına doğru yürüyüşe geçen binlerce taş ve inşaat işçisinin başlattığı eylemler, 1 Mayıs 1886’da Amerika İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun öncülüğünde, siyah ve beyaz işçilerin birlikte direnerek 12 saatlik çalışma süresini 8 saate indirdikleri ve ABD’nin birçok kentine yayılan işçi direnişleriyle zirveye ulaşmıştı. Nihayet 1 Mayıs, 1889’da gerçekleştirilen İkinci Enternasyonal’de 1 Mayıs’ın ‘İşçilerin Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’ olarak kabul edilmişti. Aralıksız biçimde dünyanın her bir yanında gerçekleştirilen kutlamalar ve yaşanan direniş ve mücadele ile günümüze dek aynı duygu ve düşünceler korunmuş, hatta çok daha ileri ve derin bir noktaya ulaşmıştır.
Küresel kapitalizmin, sosyalist düşünceye yönelimleri, sosyalizmin rüşeym halinden bu yana var olagelmiştir. Ancak özelikle SB’nin çözülüşünden bu yana küresel kapitalist gericilik, sosyalizme dönük karalama ve saldırını boyutlandırmıştır. Bu çok boyutlu saldırılara ve birçok sosyalist değeri aşındırmış ya da etkisiz kılmış olmasına rağmen 1 Mayıs işçi ve emekçi gününün anlam ve önemini, değil azaltmak ya da geriletmek, daha çok gelişimini, yaygınlaşmasını ve derinleşmesini engelleyememiştir. Her yöntemle sürdürülen tüm saldırılara karşın 1 Mayıs, işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin yürek ve bilincinde her zaman canlı ve taze bir olgu ve değişmez bir gerçeklik olarak yaşamıştır. Onların ruhunu, duygularını, düşünce ve davranışlarını yönlendirip şekillendirmiştir. Her türlü saldırı karşısında sosyalizm bilincini ve mücadelesini hep canlı ve güçlü tutmuştur. Hiçbir saldırı 1 Mayıs’ın etkisini azaltamamış, onu önemsiz kılamamıştır. 1 Mayıs marşlarının tüm dünya dillerinde okunmasına, 1 Mayıs’ta sokakların ve meydanların özgürlük, eşitlik, sosyalizm isteyen milyonların çığlığıyla dolmasına engel olamamıştır. Dolayısıyla 1 Mayıs hep taze kalmış, canlı olmuş, özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesini ifade eden küresel sosyalist hareketin kendini yenileyip yeniden yapılandırması, örgütlü ve mücadeleci kılması bakımından hep öncülük eden, güç veren bir konumda bulunmuştur. Bu bakımdan 1 Mayıs, işçi ve emekçiyle özdeşleşmiştir, sosyalizm ile özdeşleşmiştir. Peki, bu nasıl olmuştur?
Hiç kuşku yok ki şehit kanıyla bezendiği için bu böyle olmuştur. 1 Mayıs 1886’da ABD’de başlayan işçi eylemlerinin dördüncü gününde, yani 4 Mayıs’ta Louisville-Kentucky’de onlarca işçi, federal güçlerin ve faşist beyaz grupların saldırısında yaşamını yitirdiğinden bu yana bu gerçeklik vardır. Dikkat etmek gerekirse Haymarket Katliamı’nda yaşamlarını yitirenler siyah ve beyaz işçilerdir. O dönemin ABD’si düşünüldüğünde, halen bile var olan ‘siyah ırk karşıtı beyaz faşist zihniyet’in siyahlara yönelimiyle sınırlı olmayan, aynı zamanda siyahlarla dayanışan ve ortak mücadele geliştirmek isteyen beyazlara dönük de yönelimi söz konusudur. Bu bile daha en başından bu yana 1 Mayıs’ın, salt çalışma koşullarının iyileştirilmesi gerekçesiyle işçilerin bir araya geldiği fikrini ortadan kaldıran bir gerçekliktir. Yani 1 Mayıs büyük bir toplumsal mücadeleyi içerdiği ve ifade ettiği için böyledir. Bu mücadelede şehit düşenler, her türlü adaletsizliğe, eşitsizliğe, baskıya, sömürüye, işgale, soyguna karşı insanların kendi kimlikleriyle özgürce, eşitçe yaşayacakları, her şeyi paylaşıp dayanışma içinde sorunları çözecekleri bir yaşam için, dünya için mücadelenin şehitleridirler. 1 Mayıs böyle bir mücadeleyi temsil etmektedir. Bu mücadele şehit kanıyla sulanmış bir mücadeledir. Dolayısıyla 1 Mayıs bir zafer gerçeğidir, bir zafer yürüyüşüdür. Şehitlerinin şahsında özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik ve demokrasi mücadelesinin zaferinin kanıtlanmış olması durumudur. Dayanışma, bunu ifade etmektedir. Birlik, bunu içermektedir. Bu nedenledir ki her şey yok edilebilir, saptırılabilir, kirletilebilir ama 1 Mayıs’ın idealleri, 1 Mayıs gerçeği saptırılamaz, yok edilemez, kirletilemez; tam tersine her zaman kendi hakikatini yaşar, yaşatır, temsil eder ve herkese dayatır. Nitekim yıllardır yaşanan gerçek budur. 2024 1 Mayıs’ta da en çok kendini dayatan gerçeklik bu olmaktadır ve bütün yıla yayılmayı beklemektedir. Öyle ki Karl Marx’ın Komünist Manifestosu’nda da dile getirdiği gibi “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşin!” temel sloganı, nasıl ki birleşik mücadeleyi ifade ediyorsa veya Lenin’in “Bütün Ülkelerin İşçileri ve Ezilen Halklar Birleşin!” sözü nasıl ki birleşik mücadele dışında bir alternatif olmadığını 20. yüzyılın başında ortaya koymuşsa, bugün de bu mücadele bakış açısından ve stratejisinden başka bir yol olmadığı ortadadır. 1 Mayıs bunun ifadesini bulduğu yegane gündür ve böyle de kalacaktır.
Varlığını sürdüren küresel sermayeyle statükocu ulus-devlet arasındaki paylaşım savaşı her geçen gün yayılmaya devam ediyor. En son İşgalci İsrail devletinin, Filistin halklarına yönelik başlattığı, esasında Ortadoğu halklarının tamamını esir almayı ve buna karşı direnen devrimci örgütleri tasfiye etmeyi hedefleyen askeri operasyonu da devam ediyor. İşgalci, sömürgeci ve katliamcı güçler, dünyanın dört bir yanında sürdürdükleri politikalarla her gün halkları, doğayı ve dünyanın geleceğini yok etmektedir. Halklar, kadınlar, gençler, işçi sınıfı ve emekçiler ise bu durumdan rahatsız olduklarını ortaya koymuşlardır. Buna karşı yeni bir mücadelenin gerekliliğine inanarak gereğini yapması gereken öncü devrimci güçlere mesaj vermişlerdir. Bu, yeni bir mücadelenin mayalandığı anlamına gelmektedir. Sosyalizm için yeni bir mücadele döneminin geliştiği anlamına da gelmektedir. Özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, paylaşım ve dayanışma ilkelerini daha çok öne çıkaran, ancak tüm halkları hem kucaklayan hem de ulus-devlet statükoculuğundan kurtardığı kadar küresel sermayenin köleciliğinden de sıyıran alternatif bir arayış olarak da tanımlanabilir. Arayış, sosyalist gerçekliği daha da derinleştirmekte, demokratik bir toplumun inşasını ise daha fazla geliştirmektedir. İşte bu gerçeklik, özellikle küresel hegemonyanın ve onun yedeği olan güçlerin Ortadoğu halklarına yöneldikleri ve 2000’lerin başında, Üçüncü Dünya Savaşı’nın başlangıcı olarak tanımlanabilecek Afganistan ve Irak’ın işgalinden bu yana gelişen tüm 1 Mayıs’larda görülmüştür. 1 Mayıs, mevcut küresel hegemonya veya kendini hegemonya kılmaya çalışan tüm güçlere ve onların bölgesel-yerel izdüşümlerine karşı ortak ve birleşik direnişin adıdır. Sembolden de öte, küresel sosyalist mücadelenin en kapsamlı ve en büyük toplantısıdır. 1 Mayıslarda ortaya konmuş veya konacak duruş ve pratik ne ise sosyalizm de sosyalist mücadele de odur ve buna göre şekillenecektir.
Tam da bu nedenle 1 Mayıs sadece sloganlarla, genel geçer bir tutumla ve dahası taleplerle sınırlı ele alınamayacak denli toplumsal ve tarihseldir. Kaldı ki gerek küresel gerekse bölgesel gelişmeler, anlık ve çok hızlı biçimde halkların; işçi ve emekçilerin, kadınların ve gençlerin aleyhine değişmektedir. Aleyhte değişime, devrimci tarzda an’da cevap olabilmenin tek şartının sosyalist mücadeleyi büyütmek olduğu biliniyorsa bu yılki 1 Mayısın içeriğinin de her zamankinden daha çok devrimci ve özgürlükçü düzeyde olacağına inanmak gerekmektedir. Dolayısıyla faşizmin önüne set çekerek, ona karşı milyonlar halinde yürüyerek, sokakları ve meydanları emekçi halklar, kadınlar ve gençlerle doldurarak yeterli bir devrimci ve özgürlükçü duruş sergilenebilir. Sadece 1 Mayıs’la da sınırlı değil, tüm Mayıs’a yayılan, hatta 2024’ün ikinci yarısına yayılan bir duruş ve pratik sergilemek mümkündür. 2025 1 Mayısını, faşizmin yenilgiye uğratıldığı, birleşik mücadelenin zaferini ilan ettiği bir kutlamaya çevirmek pek tabi mümkündür, elzemdir; bu omuzlarımızdaki bir görevdir. Bu olmadığı müddetçe ne 1 Mayıs’ın ulaşılan derin anlamı yaşam bulacaktır ne de faşizm yenilgiye uğratılacaktır.
Kaldı ki halkların birliğinin ve ortak-birleşik direnmenin karşısında faşizmin de ortak saldırı ve yönelimleri vardır. Faşizmin baskıcı gerçeği bilinmektedir. Türkiye’de 12 Mart ve 12 Eylül faşist diktatörlüklerinin saldırılarından daha fazlası şimdi Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli diktatörlüğünün baskı, terör ve saldırılarıyla var. Kolay bir ortam olmadığı bilinmekle birlikte baskı ve yönelim var diye de sinme ve mücadelesizlik kabul edilemez. Nerede baskı ve zulüm daha fazlaysa, orada mücadele, direniş, özgürlük talebi, yiğitlik, kahramanlık daha yüksek olagelmiştir. Devrimci Direniş Tarihi bunu sayısız kez ispatlamıştır. Bu ispat Türkiye ve Kürdistan’daki birleşik devrimci direniş için de geçerlidir. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan böyleydi. 6 Mayıs 1972’de idama götürülürlerken bahsedilen duruş ve pratikten bir adım bile geri adım atmamışlardır. Yine İbrahim Kaypakkaya 18 Mayıs 1973’te Diyarbakır Zindanında ‘ser verip sır vermezken’ de aynıdır. Haki Karer 18 Mayıs 1977’de kontrgerilla tarafından katledildiğinde de o duruş ve pratik yaşanmaktaydı. Mahir Çayan ve arkadaşlarının 30 Mart 1972’deki Kızıldere Direnişi’nin en önemli sebebi Denizleri idamdan kurtarmak değil miydi? Buradan bakıldığında bile yapılanları değerli görmek yetmeyecektir. Anlam, yaşamsallaştığı ölçüde değerini ve yerini bulur. Söz, pratikleştiği oranda sosyalist düşünceyi besler. 1 Mayıs da böylesi bir anlamın ve sözün meydanıdır, mekanıdır, kararlaşma platformudur. Bu yüzden tüm devrimci ve sosyalist hareketler açısından “Mayıslar Bizimdir!” sözü tam da karşılık bulmaktadır. 1 Mayıs, bunun en güzel ifadesidir. Birleşik devrimci mücadelenin de yenilenerek direnişini büyütme kararlılığının gün dönümüdür. 1 Mayıs’ın Türkiyeli ve Kürdistanlı devrimciler açısından başka ne gibi bir anlamı ve sözü olabilir ki?
Bu bakımdan 1 Mayıs’ta tüm işçi ve emekçilerin, tüm kadın ve gençlerin, tüm halkların, dünyanın dört bir yanında sokakları ve meydanları dolduracağına, özgürlük ve eşitlik sloganlarını en üst düzeyde haykıracağını biliyoruz. Kapitalist modernitenin her türlü baskı, zulüm, sömürü içeren yok edici saldırılarına karşı insanlığın özgürce, eşitçe, demokratik temelde var olacağını; kapitalist modernite sistemini yıkarak yeni bir özgür ve eşit yaşam dünyasını inşa edeceğini net bir biçimde ortaya koyacaktır. Buna inanıyor ve bu temelde bir kez daha tüm işçi ve emekçilerin, kadın ve gençlerin, halklarımızın 1 Mayıs Birlik, Dayanışma ve Mücadele Günü’nü kutluyoruz.
Yaşasın 1 Mayıs!
Yaşasın Birleşik Devrim Mücadelemiz!