Sınıf savaşımlarıyla ilerleyen tarih, ezen ile ezilenlerin, sömüren ile sömürülenlerin sayısız kanlı kavgasıyla yazıldı. Her dönem içerisinde barındırdığı özgün uzlaşmaz çelişkileri çözecek, kendine özgü mücadele yöntemlerini ortaya çıkardı. Fakat mücadele yöntemleri farklılıklar taşısa da bir sınıfın diğerini alaşağı ettiği nihai mücadele istisnasız zora ve şiddete dayandı. Özellikle ezilen ve sömürülenlerin düzene karşı yükselen mücadeleleri düzeni tehdit boyutuna ulaştığında egemen sınıflar zora başvurmaktan, kanlı saldırılar geliştirmekten tereddüt etmediler. Çünkü iktidarlarının ve sömürü düzenlerinin ömrünü ancak böyle uzatacaklarını tarihten tecrübe etmişlerdir. Ancak ne yaparlarsa yapsınlar, ezilenlerin haklı kavgasının yok edilemeyeceğini yine aynı tarih öğretmişti.
Yalnızca son iki yüz yıllık tarihsel kesite dahi baktığımızda devrimci kitlelerin yaşanan yenilgilere ve gerilemelere rağmen defalarca başkaldırdığını görebiliriz. Emperyalist kapitalist sistemin alternatifi olan sosyalizmin zaferi için dünyanın bir çok yerinde çetin mücadeleler verildi. Komün’ den Ekim’ e, Çin’ den Vietnam’ a onlarca zafer kazanıldı bu kavgada. Dünden bugüne zulme karşı verilen her bir mücadele dünya halklarının elinde güçlü bir silah oldu.
Coğrafyamızda da yüz yıllardır farklı ulus ve inançlardan sömürülen sınıfların ve ezilen halkların egemen sınıfa karşı mücadelesi uygulanan tüm kanlı bastırma yöntemlerine rağmen hiç bitmemiştir. Halkların isyanlarının yanında bu isyanları örgütlü bir hatta taşımak, yığınların nihai kurtuluşunu sağlamak için yürütülen sosyalizm ve devrim mücadelesi de her ne kadar belirli dönemlerde kesintiye uğramış olsa da yüz yılı aşkın bir süredir coğrafyamızda devam etmektedir. Ermeni devrimci Paramaz ve yoldaşlarıyla başlayan devrim ve sosyalizm mücadelesi Mustafa Suhpilerle tarihsel bir aşamaya taşınmıştır. Ancak Mustafa Suphi ve yoldaşlarının Kemalistler tarafından Karadeniz’ de hunharca katledilmesiyle birlikte devrim ve sosyalizm mücadelesi de yarım asır kadar sürecek bir suskunluğa bürünmüştür. Paramazlar ve Suphilerin katledilmesiyle önemli bir darbe alan sosyalizm mücadelesi geriye düşmüş olsa da Parmazların ve Suphilerin bıraktıkları devrimci miras silinmemiş, yeniden yeşerecek günleri beklemiştir. Ve nihayet o günler 1960’ larla birlikte gelişmeye başlamıştır. Çin’ de sosyalizmi devrimlerle sürdürmek için kitlelerin insiyatifini harekete geçirerek başlatılan Büyük Proleter Kültür Devrimi, Amerikan emperyalizmine karşı Vietnam halkının kahraman direnişi ve 68 gençlik hareketi o dönemin tarihsel önemdeki gelişmeleriydi, dolayısıyla bu gelişmelerden coğrafyamızda etkilenmiş; gençliğin, işçi sınıfının ve köylülüğün yükselen mücadelelerine ve yeni arayışlarına tanıklık edilmiştir. Halklarımızın bu arayışlarına karşılık çok geçmeden verilmiş, yükselen mücadelenin içerisinde yoğrulan devrimci önderler elli yıllık pasifizmi kırıp parçalamışlardır.
‘71 devrimci çıkışı Deniz, Mahir, İbrahim şahsında adeta coğrafyamız halklarının ve devriminin kaderinde belirleyici bir rol oynamış, coğrafyamız tarihinde 71 milatlaşmış, nitel bir gelişmeyi ifade etmiştir. Devrimci önderler çok kısa yaşamlarına devasa değerler sığdırmışlardır. Elli yıllık revizyonist, reformist, pasifist çizgi yerle yeksan edilmiş, devrim ve sosyalizmin şanlı bayrağı göndere çekilmiştir. Devrimin olmazsa olmaz silahı partinin inşasına girişilmiş, silahlı devrim mücadelesini bilinmez bir geleceğe erteleyen yaklaşımlara karşı silahlı mücadele anda ortaya konulmuştur. Devrimci önderler düzenden köklü kopuşu sözün ve eylemin birliğiyle sağlamışlardır.
Elli yılı aşkın süredir bugünde bu mücadele ısrarla sürdürülüyorsa devrimci önderlerin bu tarihsel çıkışı ve canları pahasına ortaya koymuş oldukları mücadele pratiği sayesindedir.
İçerisinden geçtiğimiz Mayıs ayı bu sürecin devrimci önderlerinden bir çoğunun da katledildiği ay olarak ayrı bir öneme sahiptir. 6 Mayıs Deniz, Yusuf ve Hüseyin’ in darağacına başı dik gitmelerinin, 18 Mayıs İbrahim Kaypakkaya’ nın ser verip sır vermeyen direnişiyle işkencehanede katledilmesinin, 31 Mayıs Sinan Cemgil ve yoldaşlarının Nurhak dağlarını kızıla boyadığı tarihlerdir.
Bu nedenle Mayıs ayında ölümsüzleşenlerimizi layıkıyla anmak, anarken onların yaşamından öğrenmek, onların amaçlarını gerçek kılmak için daha güçlü dövüşmek gerekmektedir.
Bozkırlara kıvılcım olan devrimci bir önder: Kaypakkaya
71 devrimci çıkışının önderlerinden, TKP(ML) kurucusu İbrahim Kaypakkaya’ nın, işkencehanede katledilmesinin üzerinden 51 yıl geçti. Kaypakkaya’ nın doksan gün boyunca görmüş olduğu ağır işkencelere rağmen sergilemiş olduğu direniş düşmana verilen çok önemli bir cevaptı. Düşmanın yüzüne karşı yaşamını adadığı ideallerini savunması sonraki kuşaklara da örnek bir davranış olmuş, tek başına da kalsan düşmanı yenme cüretini işkencehanelerde göstererek önemli bir direniş mirası bırakmıştır ardıllarına. Fakat Kaypakkaya’yı önderleştiren ser verip sır vermeyen iradi duruşu değildi yalnızca , Kaypakkaya’ nın işkencehanelerdeki tavrı her devrimcinin göstermesi gereken esas tutumdu, onun yalnızca bu duruşunu öne çıkarmak Kaypakkaya’ yı kavramamak anlamına gelmektedir. Onun ideolojik, teorik, örgütsel noktalarda temsil ettiği ML çizgi tarihsel bir çıkışı ve kopuşu ifade ediyordu, ve esasta da bu çizgiydi onu düşman karşısında güçlü ve aynı zamanda tehlikeli kılan.
Kaypakkaya yoldaşın TİP ile başlayan mücadele yaşamı, TİP’ ten kopması ve yaşanan MDD- SD ayrışmasında MDD çizgisini benimsemesiyle devam eder. Ve kısa bir süre sonra MDD’den de koparak PDA- TİİKP saflarına geçerek mücadelesine devam eder, ama Kaypakkaya yoldaşın mücadelesi burada da son bulmaz aksine esas kopuşunu sağlayarak, partisi TKP(ML) yi kurar.
İbrahim Kaypakkaya’ nın fikirleri birdenbire, kendiliğinden oluşmamış, yoğun bir mücadele içerisinde gelişerek olgunlaşmıştır. Hem dönemin nesnel koşulları hem de Kaypakkaya’ nın araştıran, inceleyen, sorgulayan, eleştirel yönlerinin kuvvetli olması fikirlerinin gelişmesinde etkili olmuştur. Çin’ de gerçekleşen Büyük Proleter Kültür Devrimi, coğrafyamızda yükselen kitle hareketleri ve İbrahim’ in bizzat bu hareketler içerisinde yer alması fikirlerinin olgunlaşmasında önemli etkenler olmuştur. Örneğin 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişinde yer almış ve bu direnişi inceleyerek çok önemli sonuçlara ulaşmış, dersler çıkartarak tezlerini geliştirmiştir. Kaypakkaya değişime ve gelişime açık, bilimsel diyalektik yöntemde ustalaşmış bir önderdir. O geleneksel ve kalıplaşmış olanı yıkan, eskiye dair ne varsa söküp atan, sürekli ve yılmadan hakikati arayan komünist bir devrimciydi.
Onun TİP, Dev- Genç, TİİKP içerisinde mücadele yürüttükten sonra bir sıçrama yaşayarak ve bu hareketleri aşarak kopuş gerçekleştirmesi ulaştığı ideolojik hattın eseriydi.
Yapmış olduğu bölge araştırmaları ve çıkardığı sonuçlar , somut koşulların somut tahlili ilkesini doğru kavradığının ve uyguladığının işaretleridir. Hazırladığı Kürecik ve Çorum bölge raporları daha sonraki tezlerinde kullanacağı diyalektik yöntemin habercisiydi. Aynı bilimsel yöntemi Türkiye- Kuzey Kürdistan sosyo- ekonomik yapı tahlilini analiz ederken de kullanmış, bunun üzerinden devrimin niteliği, devrimin stratejisi, mücadele biçimleri, devrimin dostları ve düşmanları hakkındaki tezlerini ortaya koymuştur.
Kaypakkaya, düzenden köklü kopuşu sağlamayı başarmış, yerleşik düşünce anlayışlarını yerle bir etmiş, sosyal şovenizme, resmi ideoloji ve resmi tarihe, parlamentarizme, revizyonizme, pasifizme karşı savaş açmıştır.
Kemalizmin sınıfsal özünü ve karşı- devrimci niteliğini tahlil etmiş, o güne kadar ki Kemalizm hakkında savunulan yanılgılı fikirleri teşhir etmiş, Kemalist ideoloji ve onun ırkçı- tekçi paradigmasına meydan okumuştur. Yine ulusal varlığı inkar edilen Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz beyan etmiş, ulusal isyanlar karşısında izlenen sosyal şoven çizgiyle hesaplaşmış, ondan köklü olarak kopmuştur. Ezilenlerin ilerici tarihsel mirasını sahiplenmiş, Osmanlı ve TC döneminde ezilen ulus, azınlık ve inançlara karşı uygulanan soykırım ve katliamları burjuva aydınlanmacı bakış açısıyla savunan- meşrulaştıran çizgileri mahkum etmiştir.
Kaypakkaya daha TİİKP içerisindeyken silahlı mücadelenin pratik olarak örgütlenmesiyle ilgili somut adımlar atmayan revizyonist önderliği eleştirmiş, bu anlayışlara karşı mücadele başlatmıştır. “bozkırı tutuşturmak için bozkırın kurumasını beklemek gerekir” savunusu ile, devrimci savaşı başlatmamak için gerekçeler üretenlere, O “bozkırı tutuşturmak için bir kıvılcım yeter” savunusuyla devrimci savaşı başlatarak cevap olmuş, sürece devrimci müdahalede bulunmuştur. Zaten partisinin kuruluşunu da gerilla mücadelesi içerisinde gerçekleştirmiş, silahlı mücadelenin örgütlenmesine daha en baştan girişmiş, kıvılcımı Kürdistan dağlarında tutuşturmuştur.
Kaypakkaya emekçi ve ezilen kitlelerin kurtuluşunu ilgilendiren ve devrimle bağlantılı olan bir çok meselede ML çizgiye ve bilimsel diyalektik yönteme bağlı kalarak doğru perspektifler ortaya koymuş, pek çok konuda görüşlerini sistemleştirmiştir. Kaypakkaya’ nın da diğer devrimci önderler gibi çok erken ölümsüzleşmesi, onun fikirlerini daha kapsamlı geliştirmesine olanak bırakmamıştır. İşkencede katledilmeden önce yaptığı planlamaya ve çıkardığı konu başlıklarına dahi bakıldığında çok geniş bir hazırlığa giriştiği ve görüşlerini derinleştireceği rahatlılıkla anlaşılabilmektedir.
Bugün Kaypakkaya’yı ve 71 çıkışının devrimci önderlerinin anısına bağlı kalmak, devrimci savaşımı büyütmekle eş anlamlıdır. Onların düzenden kopuşları, devrimci çıkışları, ilerleme ve gelişmeleri, yerleşik kalıplara, ‘yanılmaz otoritelere’ karşı meydan okuyuşları bizlere mirastır. Yine genç yaşamlarına sığdırdıkları siper yoldaşlıkları ve devrimci dayanışmaları mutlaka örnek alınması gereken devrimci pratiklerdir.
Emperyalist- kapitalist sistem savaşları, işgalleri, katliamları, krizleriyle dünya halkları nezdinde teşhir olmuş, kendisini aklayacak hiç bir argümanı kalmamıştır. Ki gün geçtikçe de yaşadığı çıkmaz derinleşmekte bu nedenle dünyanın bir çok bölgesini kan gölüne çevirmektedir. Ancak dünya halklarının başka bir dünya özlemleri de yıkıcı isyan dalgalarının habercisi durumundadır. Bu dalganın harekete geçmesi halinde önünde hiç bir kuvvetin duramayacağı açıktır. Egemenlerin en büyük korkusu tam da budur. Aynı korku coğrafyamız hakim sınıflarının ve faşizminde kabusudur. Halk kitlelerinin mevcut düzene olan öfkesini örgütlemek, birleşik devrim mücadelesini büyüterek devrimci savaşımı geliştirmek günün zorunluluğudur. İşçi sınıfının, emekçilerin, kadınların, Kürt ulusunun, tüm ezilenlerin sömürü, katliam ve baskıdan kurtuluşu ancak ve ancak devrim ve sosyalizmle mümkündür. Hiç durmadan bu uğurda fedakarca yürümeli, aynı devrimci önderlerimizin yaptığı gibi tüm yaşamımızı devrim davasına adamalı, yaşamı her an ve her yerde devrimcileştirme bilinciyle hareket edilmelidir. Onlardan öğrenmemiz gereken daha çok şeyin olduğunu ve Onları anmanın aynı zamanda Onlardan öğrenmek anlamına geldiğini unutmamalıyız.